Kimlik ve Maskeler: Sosyal Medya Ve Hayatta Varlık Felsefesi


Günümüzün dijital dünyasında sosyal medya, kendimizi ifade etmenin, diğer insanlarla iletişime geçmenin ve hatta kimliğimizi yeniden tanımlamanın merkezi bir alanı haline geldi. Artık, sadece fiziksel ortamda değil, dijital dünyada da varlık gösteriyoruz. Fakat bu varlık, çoğu zaman kendimizi olduğumuz gibi değil, olmak istediğimiz gibi gösterdiğimiz bir "maskeye" dönüşüyor. Bu maskelerin ardında saklanan "gerçek benlik", acaba kim? Sartre ve Heidegger gibi felsefeciler, insanın "başkaları için var olma" ve "kimlik" sorunlarını derinlemesine ele alırken, bu sorulara ışık tutabilecek fikirler sunar.


Maskelerin Ardında Kimlik Arayışı

Jean-Paul Sartre'a göre insan kendisini başkalarının gözünde şekillendirir. Yani biz, bir anlamda "öteki" için var oluruz ve kimliğimiz, ötekilerin bakış açısıyla şekillenir. Sosyal medyada da, kendimizi başkalarına göstermek üzere belli "maskeler" takarız; fotoğraflarımızı düzenler, kelimelerimizi seçer, hayatımızı olduğundan farklı ya da daha parlak göstermeye çalışırız. Böylece "başkalarının gözünde kim olduğumuz" ve "kendi gözümüzde kim olduğumuz" arasında bir çatışma oluşur. Sartre, bu durumu "kötü niyet" olarak tanımlar; yani, kendimizi kandırarak başkaları için oynadığımız bir role bürünmek. Bu durum, bizi bir çeşit sahte kimliğe sürükleyebilir ve gerçek benliğimizden uzaklaştırabilir. Başkaları için o kadar değişiriz ki kendimize yabancılaşırız. Bu takılan maskeler nedendi? Beni bana yabancılaştıran neydi? Ben mi istedim yabancılaşmayı yoksa bu zaten olacak bir yazgı mıydı? Kimlik sorana içimi mi anlatmalıydım yoksa maskeyi mi?

Varlık ve "Başkalık"

Martin Heidegger ise kimlik ve varoluş konusunda "başkalık" kavramına odaklanır. Heidegger'e göre insan, kendi varlığını ancak "başkaları" ile tanımlar ve yaşar. Bu, sosyal medyada en iyi şekilde görülür; bir paylaşımda aldığımız beğeniler, yorumlar veya takipçiler bizim "başka"ları ile olan ilişkimizdir. Ancak, bu "başka"lar, bizim kimliğimizi ve varlığımızı tanımlarken bir yandan da bizi içsel benliğimizden koparabilir. Çoğu zaman sosyal medyada gördüğümüz her şeyin, bir maskeden ibaret olduğunu unutur ve kendi hayatımızı onlarla kıyaslarız. Bu kıyas, kendimizi olduğumuz gibi kabul etme kapasitemizi zedeler. Aynada gördüğüm ben miyim yoksa başkalarının görmesini istediğim başka bir kayıp ben miyim? Kendimiz olmak neden bu kadar zor ve yaralayıcı. Körleşme kitabında yer alan bir kısım var ‘ister gülsünler ister ağlasınlar, hep maske vardı yüzlerinde iyileşmeleri bu yüzden olanaksızdır’ der. Başkaları o kadar etkilidir ki hayatımızda içimizi iyileştirmek bile olanaksız kalmıştır artık.


Sosyal Medyada Özgürlük ve Sorumluluk

Sosyal medya, bize kendi kimliğimizi istediğimiz gibi şekillendirme ve dilediğimiz maskeyi takma özgürlüğü sunar. Ancak Sartre'ın felsefesine göre özgürlük, aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Sosyal medyada kendimizi gösterdiğimiz her hali, her maskeyi "gerçek kimliğimiz" gibi sunmak, izleyicilerimize karşı sorumluluk taşır. Gerçekte kim olduğumuzu sorgulamadan kendimizi maskelerle tanımlamak, sonunda hem kendimizi hem de başkalarını yanıltabilir.

Gerçek Benlik ve Dijital Benlik

Kimlik, aslında sabit değil, sürekli değişen bir yapıdadır. Sosyal medya bu değişimi hızlandırır; her paylaşımda, her yorumda ve her etkileşimde farklı bir yönümüzü dışarı vururuz. Bu noktada, dijital dünyada sunduğumuz "dijital benlik" ile gerçek dünyadaki "gerçek benlik" arasındaki farkı sorgulamak önemlidir. Gerçek benliğimize sadık kalabilmek, sosyal medyada kendimize karşı dürüst olabilmeyi gerektirir. Sosyal medyada gösterdiğimiz her hali sorgulayıp, bu maskelerin bizim gerçekte kim olduğumuzu ne kadar yansıttığını düşünmek, sağlıklı bir kimlik ve varoluş bilincine ulaşmamızı sağlar.

Kendine Dönüş

Sosyal medya ve sosyal hayatta kendimize taktığımız maskeler, çoğu zaman dış dünyadan aldığımız beklentilerle şekillenir. Heidegger'in dediği gibi, bu "başkalarının" etkisinden sıyrılıp kendimize dönmek, kim olduğumuzu daha doğru anlamamıza yardımcı olur. Kim olduğumuzu ve ne istediğimizi sadece sosyal medya etkileşimlerine göre tanımlamak yerine, gerçek hayattaki deneyimlerimize, ilişkilerimize ve kendi içsel yolculuğumuza odaklanmak, bize daha anlamlı bir varoluş sunabilir.

Sonuç olarak, sosyal medyada ve sosyal hayatta maskeler takmamız doğaldır, fakat bu maskelerin ardında gizlenen gerçek benliği unutmamak ve kendimize karşı dürüst olmak önemlidir. Sartre ve Heidegger'in varoluş ve kimlik felsefesi, bize kimlik arayışımızda rehberlik edebilir ve sosyal medya çağında özgün bir kimlik oluşturmanın zorluklarını daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Bir ben vardır bende, benden içeri

Yunus Emre

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanın Yazgı Ustaları: Kaderi Yeniden Yazmak

Modern Dünyada Stoacılık: Kadim Bilgeliğin Çağdaş Yansıması